Abi bana çok komik bir fıkra anlatmıştın. Ben o fıkrayı unuttum ama hala gülüyorum!
Kadim dostumun bir anısını bu! Diyen ise onun Karadenizli bir arkadaşı…
Olayın kendisi fıkra gibi… Ama gerçek! Tabii gerçek olması durumu daha da komik yapıyor. Aslında bu komik cümle altında çok derin bir gerçek yatıyor: Olayların lafzından, şeklinden ziyade gönülde bıraktığı iz önemlidir.
Yaşadıklarımızdan, hata ve sevaplarımızdan ziyade gönlümüzdeki izi, bizi ne hale getirdiği önemlidir. İçimizdeki neleri açığa çıkardığı nelerin altını çizdiği ve bu çizgilere bizim verdiğimiz tepkiler önemlidir. Maddeden çok mana önemlidir.
Dünyadan çeşitli hazlar alıyoruz. Bu hazları dünyadaki \”nimetler\” bize vermiyor. Sadece bizim gönlümüzdeki haz idelerini harekete geçiriyorlar. Buna anlamak deniyor. \”Abi sen müzikten ne anlarsın\” gibisinden… Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az… Eğer her lezzet davul zurna sesinde olsaydı anlatmaya gerek kalmazdı herkes duyardı. Daha iyi anlatmak için ateşi örnek vereyim. Ateşi tutan anlasa da anlamasa da yanar. Yanınca da kesinlikle anlar ama lezzetler böyle değildir. Bazı lezzetleri tatmak için belli bir ruh inceliğine veya haline sahip olmak gerekir. Çok sevdiğimiz bir lezzeti ruh halimiz değişince istemeyebiliriz.
Gönüldeki tüm haz ideleri Allah’a aittir, Allah’ındır. İzin vermeden haz almak mümkün değildir. Tüm güzel isimler, dolayısıyla tüm güzellikler Onundur. Hatta Odur. Allah’ı görmek istiyorsan gönlüne bak! Tabii gönlündeki fücura değil, güzelliklere bak manasında. Rabbimizin \”ruhumdan üfledim\” dediği şeyin bu olduğunu ve melekleri secde ettirdiği yerin burası olduğunu düşünüyorum. Ona (Adem’e) \”Ruhumdan üflediğimde secde edin\” diyor (Hicr 29). Dikkat edin! Yaratır yaratmaz demiyor. Bizdeki gönül bize değil Allah’a aittir. Onun mülküdür. Çünkü O dilediğinde daraltır veya genişletir. Biz ise yapamayız. Dünyada Allah’ı bilmeyenler ahirette Allah’ın rahmeti olmadan cennete dahi girseler, Allah dilemedikçe haz alamayacaklarından dolayı, onlara cehennem gibi gelir.
Ben yıllar önce çok derin bir depresyon yaşadım. Yaşadığım birçok şeyi ya unuttuğumu ya da hafızamdaki eski canlılığını kaybettiğini hissediyorum. Ama bu anım hala ilk günkü gibi canlıdır ve hatırladıkça veya bana hatırlatıldıkça hala titrerim. Allah’ın rahmetinden mahrum olmanın ne demek olduğunun basit bir örneğini yaşadığıma inanıyorum. Bana en çok haz veren şeylerin o dönemde resmen ruhuma acı verdiğini müşahede ettim. İnsanın eli kolu acıdığı gibi hatta çok daha derin ruhunun da acıyabileceğini gördüm. Eğer varsa ruha acı veren cehennemin en şiddetlisi olacağını düşünüyorum. Beden yanar tükenir ama ruh yanmakla tükenmez ki…
Eğer biz bir mümin olarak kayıtsız şartsız Allah’a teslim olursak gönüldeki haz idesine nefis örtüsü olmadan erişebiliriz. Bu Gönüldeki hazinenin açılması, rahmetin açığa çıkması, ruhun yaratılmış olmadan Rahmanı müşahede etmesi veya bir başka açıdan lezzetin sonsuzluğuna erişilmesi demektir. Buna tasavvufçular fenafillah diyorlar. Allah’a varmak veya Allah’ta yok olmak.
Yukarıdaki fıkra gibi görünen olayın özündeki gerçeğin bu olduğuna inanıyorum.